Çocukluğun Sonu. Bu iki kelime size ne ifade ediyor? Bana sorarsanız, nahoş fikirler canlanıyor zihnimde bu kelime dizinine karşın. Gelin nedenini beraber inceleyelim. Bugün mucit (Ramjet isimli jet motorunu insanlığa kazandırmıştır.) Arthur Charles Clarke’ın Çocukluğun Sonu isimli Bilim kurgu kitabına misafir oluyoruz.
Kitaptaki başta ütopik evren izlenimi veren Dünya; insana, insanlık vasfı kazandıran özelliklerini kaybettirecek türden bir yaşam şekli sunuyor. Dünya’nın tek bir devlet hâline gelecek olması yüzyıllardır süregelen kavgaları, savaşları, inançları bir çırpıda silip atıyor. Görüşler ve fikirler değersizleşiyor çünkü artık onlara ihtiyaç yok. İnsanoğlunun yüzyıllardır ulaşmak için çabaladığı hedefler uzaydan gelen ne olduğu belirsiz canlılar tarafından elimize sunuluyor. Ve insanoğlu, tarih boyunca kaybetmesine sebep olan hataya tekrar düşüyor: “Hazıra konmak.”
Eski yüzyıllarda olduğu gibi yaşamak bir mücadele gerektirmiyor. Her şey elinin altında olduğundan ve robotlar tarafından yapıldığından insanoğlunun çalışmasını gerektirecek bir durum da kalmıyor. Böylece insanı insan yapan değerler, yavaş yavaş sömürülüyor. Çok görüşlülük eski etkisini kaybettiğinden birçok akım geçerliliğini yitiriyor. Sanat ve bilim ölüme terk ediliyor. İnsanoğlu özgürlük denen zehirli meyveden bir ısırık alarak tabiri caizse bir kez daha cennetten kovulmasına sebebiyet verecek olan hataya düşüyor: “Anlık zevklere kanmak.”
İnsanoğlu yüzyıllardır belirli amaçlar uğruna savaştı ve yaşadı. Onu yaşatan hep bir üst seviyeye ulaşma hırsıydı ama kitaptaki mevcut durumda Hükümdarlar olabilecek en üst seviyeyi dünyaya getirmişlerdi ve koskoca insan ırkının yüzyıllardır yaşam gayesi olan bilinmezlik sisini bir el hareketiyle dağıtmışlardı. Peki gayesiz insana ne olur? İlk başta sahip olduğu sahteci özgürlüğün verdiği tatla sarhoş olur, mutludur. Fakat tüm bu kutlamalar sonunda insanın içindeki hiçlik ortaya çıkar. Hiçlik hissi insanın vücudunu ele geçirir. Amaçsız günler aynı tatsızlıkta geçmeye başlar. Ve insan hiçlikten kaçarken yakalanır yüzyıllar önce yaptığı hataya: ” Kendinden kaçmak.”
Merak denen olgu insan ırkına verilmiş iki yüzlü bir madalyondur. Bir yüzü sizi arşa çıkarırken; diğer yüzü sizi dibe batırır. Kitapta Jan karakterinin merakına yenik düşüp uçuk bir maceraya atılması gizliden gizliye insanoğlunun geç kalınmış bir bağımsızlık mücadelesiydi. İnsan ırkı doyumsuz bir bilgi açlığı ile kıvranırken dünyaya hapsedilmişti. Öbür tarafta ise sonsuz bir deniz vardı keşfedilmesi gereken. İnsanoğlu ne kadar dayanabilirdi ki bu keşif denizinin karşı konulamaz cazibesine? Tabii bunun yanında, her merak edişin, her keşfin ödenmesi gereken bir bedeli de vardır. Yılan zehrini akıtmışsa damarlarına ve hissettiğin şey acının verdiği zevkse, umurunda olmaz ödenmesi mutlak olan bedeller. Çünkü yolun sonu ismini yaşatmaktır tarih sayfalarında. Tabii Jan’ın asıl hedefi bu değil fakat olayın bu yönü de dolaylı olarak vereceği kararda rol alıyor. Ama ne ironiktir ki geri döndüğünde, bu tarihi anı kutsallaştıracak tek bir insan evladı bulamayacaktır. Kendi deyimiyle artık evrenin en iyi piyanisti odur. Marslı kitabında Mark Watney’in “Bu gezegendeki en iyi botanikçi benim.” sözleri kulaklarımda yankılanmadı desem yalan olur.
“Hiçbir Ütopya, toplumun bütün bireylerine sonsuza dek tatmin sağlayamaz.”
İnsanoğlunun hayal gücünün ciddi anlamda bir sınırı yok ve bu durum aslında onu asla kalıcı bir toplum düzeni bulamayacağı paradoksun içerisine sürüklüyor. Belirli araştırmalar, çalışmalar sonucunda insanoğlu yeni bir sistem geliştirecek fakat bu sistem hiçbir zaman mükemmel olmayacak asla toplumun her bir üyesine hitap eden bir düzen geliştirilemeyecek. Ama insanoğlu bu gerçeği kabullenmeyecek ve o dipsiz kuyunun dibini görmek için elinden geleni ardına koymayacak. Ve tüm bunlar, aslında insan ırkının sonunu getirecek büyük kıyamet ateşini harlayan küçük sebepler olacak. İnsanoğlu kabullenmedikçe, hırçınlaştıkça, kusurlu bir dünyaya, kusurlu bir topluma kusursuz bir düzen getirmeye çalıştıkça kaybeden taraf olmaya devam edecektir.
Kitabın sonlarına kadar başlığın altındaki anlamı anlayamamıştım. Çocukluktan kastı neydi yazarın ve kimdi çocuk olan? Dahası, çocukluğun sonunu getirecek olay neydi? Bu gibi sorular kafamı kurcalıyordu ama ben de çoğunluk gibi kitabın son sahifelerinde yazarın kastını anladım. İnsan ırkı kontrol edilmesi gereken bir çocukluk çağının içindeydi 21. yüzyıla kadar. Fakat değişim ve gelişim kaçınılmazdı. Çocukluğu geride bırakmaları gereken zaman geldiğinde ödenmesi gereken bedeller dizini insan ırkının peşini bırakmadı. Bu bedeller, mutlak değişimin doğum sancılarıydı, insanoğlunun katlanmaktan başka çaresi kalmamıştı.
Öbür yandan “Çocukluğun Sonu” kelimelerin kifayetsiz kalacağı bir anlama daha geliyordu. Çocukluğun Sonu, çocukluğun bitmesini temsil ediyordu. Evrendeki güç sadece çocuklara bahşediliyor ve insanlık; çocuk olmanın, çocukluğun sonuna geliyor. Tabii gelen son sadece çocukluğa olmuyor. Çocukluğun sonu dünyanın ve insanlığın da sonunu getiriyor. Çünkü “Bir ırkın çocukları elinden alınırsa bütün tutkuları yok olur, hayatta kalma istekleri tükenirdi.” Çünkü çocuk gelecek demekti. Çünkü çocukluğun sonu dünyanın sonu demekti.
Ütopya ve distopya kavramları kitapta öyle iç içe geçmiş ki insan, kitabın arkasındaki “Çocukluğun Sonu, ütopya ve distopya arasındaki ince çizginin ta kendisi.” cümlesine hak vermekten geri duramıyor. Ayrıca yazarın anlatım dili çok etkileyiciydi. İnsanın, asla görmediği evrenlerin hatta varlığından bile emin olmadığı varlıkların tasvirini canlandırabileceği kadar güçlüydü. Kitabın bir de üç bölümlük mini dizisi yayınlanmış, 2015 yapımı. Açıkçası ben okuduğum kitapların dizi veya filmlerini izleme taraftarı değilim. Bunu da benimkiyle yakın düşüncede olan kitap karakterlerinden George’un alıntısıyla dillendirmek istiyorum. “Bence televizyon, sanatçı ve izleyici arasındaki iletişimi zora sokan bir cihazdır.” Aynı şekilde film ve dizilerin, okuyucu ile kitap arasındaki etkileşime köstek olduğunu düşünüyorum. Bana kalırsa filmler film; kitaplar kitap olarak kalmalı.
Uzun zamandır Bilim Kurgu Klasikleri okumuyordum. Benim için güzel bir başlangıç oldu. Kitapla ilişkilendirdiğim bir müzik var. Onun da linkini aşağıya bırakıyorum. Kitabı okurken veya okuduktan sonra dinlediğinizde çok farklı hissedeceğinize eminim. Yorumu bitirmeden Ramazan ayı boyunca site gelişim sürecinde olacağından yayın paylaşmayacağımı belirtmek istiyorum. Bu konuda anlayışınızı bekliyor ve hepinize selamlarımı iletiyorum. Bol bol güldüğünüz bir Ramazan ayı olsun. İyi gülmeler.
Şarkıyı açmak için büyük harflerle link yazan yere tıklayabilirsiniz: LİNK
__________________________________________________________
ALINTILAR:
“Zaman, sandığınızdan çok daha garip işler.”
“Yıldızlar insanlara göre değildir.”
“… insanlık sanırım inisiyatifini yitirdi. Barış içinde yaşıyorlar, her şeyleri var ama ufukları dar.”
(Yüzyıllar sonra bile değişmeyen tek şey dar ufuklarımız olacak sanırım.)
“Dönüşüm nadiren belirti verir.”